29 Haziran 2012 Cuma

Bütün Pisliğimi Klozette Bıraktım

Bu sabah mide ağrısıyla uyandım hani işe gelmek zorunda olmasam kendim için tuvalete çekyat koyup orada yaşama ihtimalim yüksekti. Hep böyle oluyor zaten kimi zaman hiç olmadık hiç beklemediğim bir anda bazende böyle nedenini kendimden bile saklamak istediğim salak saçma sebeplerle mide bağırsak ağrısı çekiyorum. Yaşam duruyor sanki daha doğrusu o iğrenç ve sonuçsuz ağrı dünyada ki kütlemi ağırlaştırıyor, beni dünyanın merkezi yapıp bıçaklar sağlıyor karnıma... Sabah uyandığımda da böyleydi midem çatlıyordu birileri görünmez ellerindeki görünmez bıçaklarıyla midemi deşip ardından oyunlarına bağırsaklarımda devam ediyordu. Bir terleme bir terleme anlatamam kalkamıyorum yataktan ayaklarım buz tutuyor...

Kalktım, kendime, kararlarıma, salaklığıma, absürt yaşamlarımıza bin bir kez söverek tuvalete gittim ağzımda ki acı salyalar iyice artmıştı. Sonuçsuzca çıktım. kahve yaptım sigara yakıp içtim o esnada yine tuttu. Öyle ki yaşamımda iyi bile saydığım ne varsa hepsini klozete boşaltıp sifonu çekip kurtulmak istiyordum... Olmadı olamadı... Olmayacağı başından belli sabah oyunuydu işte ama öylece içime işleyen öylesine rahat nefes aldıran.... Sol kolumun kaskatı kesildiğini fark ettim kalbim nasıl çarpıyor yerinden fırlayacak....

Bu sabah seremonileri hiç bitmeyecek biliyorum artacak azalmayacak adım kadar eminim...Ben konuşma özürlü olduğum sürece tavrımı koyamadığım sürece kanser edecek gebertecek hepsini biliyorum... Öyle başak burcunun özelliğiymiş, keskin sirkeymiş, şuymuş buymuş palavra... Tek neden benim doğa üstü "mallığım" Sen kendinle bile yüzleşmeye korkan biriysen, kendini tanımlamaktan ve pazarlamaktan acizsen müstahaktır sana... istediğin kadar yırtın dur ne çare? Yok arkadaş olmayacak bu böyle olmadı olmuyor olamaz ki olmamalı b kadar alttan alma bu yalanla debelenirken kendinden kaçmaya çalışma gibi salakça eylemler sonu yok hoş gidişatın nereye kaydığının da iyiden iyiye farkında olmak ayrı meziyet kabul ediyorum Gel gör ki bu daha kötü sızlatıyor insanın burnunu, için dışını.... Kendi ağzına kendin ediyorsun...

İstemiyorum arkadaşım terbiyesizliği "terbiyesizlikleri" yutmak istemiyorum adım atmak zorunda olduğumu da gayet iyi bilip kendimi yiyip bitirmek ne kadar da akıllıca! di mi? ama

Kendime söz: Bir daha hangi telefon olursa olsun çok ciddiyim açıp ulan arama diyeceğim

24 Haziran 2012 Pazar

Bir "Bilim Gezisi" Notları

Yıllar yılı aradım taradım heyecanla ilk bilim gezime gideceğim gün için hazırlandım. Çalıştım, didindim, aradım taradım yazdım, yazdıkça dinçleştim, araştırdıkça öğrendim, öğrendiklerimle heyecanlandım, var oldum, ben oldum... Araştıranları merak ettim, araştıranları dinlemek istedim, araştıranlarla konuşmak istedim...

İyi Bok Yedim!!!

Sandım ki her şey pek bilimsel, her bilimsel çalışma gerçekten bilimsel içerik barındırıyor bağrında, sandım ki, akademik ortam denen şey gerçekten var hayatta... Boru değil bir  sempozyum bu... Ulan boru değil ya kocaman yurdumun kocaman bilim insanları gelip tezlerini savunacak, "engin" bilgilerinden faydalanacağım.. Nah dedi bana daha yolda!!!

Ya bakma benim mallığımdan ötesi yok aslında yine sen onca çalışman dururken el-alemin seni "piç" kıvamından hallice edeceği yere onun çalışmasını dinleyeceğine söz vererek, ona yardım ederek sadece katılımcı olarak gidersen böyle olur.

Aylar süren bir çalışma yaptı pek akademik bir arkadaş güya bende yardım edeceğim. yanında üç arkadaş daha. Dört arkadaş iyi bir çalışma yaptı. Akademik hatunumuz sempozyuma gidiyor götürüyor. tamam diyorum ama gidişim manasız biliyorum. Gün geliyor yola çıkıyoruz. İlk başlar normal denebilecek seviyede. Neyse varıyoruz sempozyum yerine açılış, konuşmalar falan derken sempozyum başlıyor. O salon senin bu salon benim çalışma dinleyeceğimizi sanıyorum ne gezer al sana iyi haber avucunu yalama seansı benimki. niye? Akademik hatun akademik evlilik yapma derdinde iyi anm iyi sen akademik adayları ara ben şurada zıkkımlanacağım. Gidiyorum haliyle yemekti, içmekti ulan ömrümde ilk kez gelmişim buralara görmeden gezmeden olur mu? akademik olmayan geziler, yemek içmeler hediye ediyorum kendime.. tabii bu arada akademik hanım adaylar üzerine yoğunlaşmakta olduğu gibi ayrıca kendine akademik çevre edinmek için kendini görücüye çıkarmış vaziyette. Telefonu da durmuyor. kendi sunumunu yapıyor. el mecbur dinliyoruz. birşeyler içeceğiz ara verilmiş, o ara telefonum çalıyor yanında bulunan akademik sandığı ama aslında burun kıvırdığı esnaf takımından bayanın yanında telefonunda hiç durmuyor dur işte biraz konuşalım senin diyince elimde ki çayı bunun masada duran telefonuna bir gzel boca ediyorum ah afedersin şuydu buyduyla geçiyor bir iki dakika
Ama var ya yeminle hırsımı alamıyorum ulannnn kaltak senin telefonun tele kızı geçti diye nasıl bağırasım var anlatamam beceriksizliğim diz boyu olmuyor işte diyemiyorum, Azarbaycan'dayız kafayyı takmışım bununla takılmayacağım. arık gün bitiyor otobüs Türkiye'ye getiriyor bizi  yolda halen aynı görgüsüzlükler aynı, ne oldumlar...

Biliyorum sen bu sayfayı okuyorsn sana bir şey diyeyim mi akademik cazgır; sen bir bok değilsin sen ne oldum diyemecek kadar zavallı bir hiçsin anla artık bu yazıda kimi yazdığımı hadi bana bayyyy

Bana ulaşmak istediğinde neler yapman gerektiğini biliyorsun

Piçliğin Varoluşu (1)

Dört duvarı kalabalık küçük minik bir odanın içinde sıcakla debeleniyorum. Gerçeği düşlerken bulunca salaklığıma gülesim geliyor; Gerçek dediğin düşlerin artığı değil midir diye sorarak... Ağaçlar köklerinden, gölge güneşten, buhar sudan kopuveriyor sanki bu aralar... Öylesine bir boşluk, öylesine hiç olmuşluk ve öylesine anlamsızlıkla debeleniyor kısaca yaşamda ne varsa.

Zıkkım ol diyorum kendime zıkkımlığında öyle boğul ki kör olsun bedenin, kulaklarından aksın zehrin... Mazoşist havalar değil bunlar yahut egoya hükmedememişliğin verdiği zavallılık hiç değil biliyorum. Bohem bir hava var suratıma çarpan nereden ve nasıl geldiğini anlayamadığım en kötüsü anlayamayacağım. Varlığıyla varlığımı mutlu edenleri hatırlıyorum kimi vakit, sonra bir boşvermişlik işgal ediyor içimde bir yerleri lan diyorum kendime her şey kabullensen de kabüllenmesen de karşılıklıdır. Sende varlığınla birilerinin varlığına dokunuverdin mutlu ettin o kadar varlığı? hep sonu soru işareti oluyor bu boşveriş, bu züğürt cümlenin sonu. Zira hep başkalarının gerekli zamanlar tümcesinde gerekli özne olmak çoğu vakit daraltıyor, kırıyor, kızdırıyor insanı... Bizzat biliyorum hatta daha fazlasını biliyorum; En çok kendine kızıyor, kırılıyor, kendini yuhalıyorsun bunları düşününce... Eğlencelerini dünyanın bilmem neresinde bilmem kimleriyle yapıpta seni yokluğa piç ettikleri zaman yani sen piç kaldığında neye güldüğünün neye ağladığının umurlarında değilken, yaşamın penisine dokundurulup tecavüze uğrayanların bir anda anası, bacısı, namusu, yareni, yoldaşı oluyorsun. Acıdır ki sen anlık piç olma seansını gönüllü bırakıyorsun. Yok yok bırakmıyorsun ara veriyorsun ara verdiğini bile bile. Zira biliyorsun bu tecavüz unutulacak hayır unutulmasa bile alışılacak, o denyolar yeni bir tecavüze uğrayana kadar sen baş tacı olacaksın sonra malum son, yenilerini senin yanında arayıp bulduklarında seni yeniden sokağa fırlatacaklar.

İçtiğin sigaralarının senin hesabını yaptığı bir muhasebe anında masanın en pis yere oturtulmayı beklemek ne zordur bilir misin sevgili kirli şarap? dokunma lan kalsın işte sahte boyunların altında kalan tek gerçek pislikler. Sen ağzına sıçıyım derken ağzına sıçılanlar hep seni ararken yanında sen aslında kendi ağzına sıçmakla meşgulken sifonu çekmek aklına bile gelmeyecek hey haytttt! Peki hadi söyle piç mi ahlaklı piçi piç eden mi? hadi söyle yiyorsa kim daha dürüst? söyle ki kör olası vicdanın yanına geliversin

Öyle çok zırvalık biriktiriyorsun kullanıldığını bildiğin zamanlarda en çok bu acizliğin kahrediyor seni bunu da bil

5 Haziran 2012 Salı

Aşk İki Kişiliktir Yar

Aşk iki kişiliktir yar...

aşk iki kişiliktir yar...
bir başka aşkın sevda yangını
girerse araya şayet
ortada sadece
küllenmeye yüz tutmuş aşklar
ve can çekişen sahte ruhlar kalır
aşkımızda iki kişilikti yar
bizde iki kişilik sevmiştikj
ama yetmedi sana
yada yetemedik işte..
(Ç.B.)

"Nerde O Eski Aşk'kar..."


Senden, Benden, Bizden ileriye gidemeyen iki satır arasına sıkışıp kalan güncelerim vardı.. çünkü bu, bir sevda masalıydı !

şöyle uzaktan bakıldığında sevgiliydi/k..

- konuşmaya ne zaman başlasa, ödüm kopardı; 'şimdi bitsin' diyecek diye..
- ellerinin sıcaklığı avuçiçlerime sindi mi, buz tutardı parmak uçlarım; 'kalkıp gidesi var' sanardım..
- gözlerim, göz menziline girmeye görsün, katl-ini vacipden sayan avcısının, avından kaçan ceylana benzerlerdi, ürkek - çaresiz..
- şu saatte şurda buluşuyoruz dediğinde, akreple yelkovanın arasına saniyeler girmeye başladığı an 'biliyorum gelmeyecek' dediğimde, umudun uçurumunda asılı kalan öteki yanıma acıyan tanrının emaneti gibiydi nefes alış verişlerim..
- ola ki bişeylere sevindiğinde (içinde benim de olmadığım) mutluluklar saadetim olurdu..keyfinden sarılır, saçlarıma dokunur, mahremiyetimi emanet ettiğim dudakları alnıma değer ve birkaç saniye hiç çekmezdi ya.. huzuru hissettiğim tek an, o kadarcık zaman dilimiydi işte..
- bir anda irkilerek uzaklaşmaz mıydı, nefret ederdim ardından devire devire kurduğu cümleye;
-ben... aslında seviyorum seni (ama)

hadi yaa yine mi..!

laf arasında daldım gittim/farkındayım..

dedemle iki lafın belini kıramazdık hiç.. rahmetliye ne zaman 'neymiş o eski günler' desem harp zamanlarından bir başlardı susmak bilmezdi.. sıkıldığımı anladığı an tak diye susar gözlerime derin derin bakar;

-allah insana zor'u tattırmaya görsün, senin 'zoraki' tahammül gösterdiğin bu muhabbetin asl'ı için nice ömürler tükendi evlat' derdi, utanırdım..

O, bizi bitirdiğinde bende 'acıya parmak bandım'..

şimdi ne zaman birileri 'nerde o eski aşklar' dese, bir başlıyorum, susmak bilmiyorum; bağışla/yın...

  ( Ç.B.  Çalı Dergisi'ndeki yazısı)

Beni Sensiz Bırakma

Uyursam geçer dedim geçmedi işte!
Hatalıysam affet gerisi hikaye
Üzerler bizi kırarlar bizi
Korkma yıkamazlar

Hiç bir zaman umrumda olmadı başkalarının başkaları hakkında düşüncelerimi eleştirmesi, yargılaması, aşağılaması, desteklemesi....

Hayli zaman oldu dünyaya kapılarımı kapayalı. O kapıyı kaparken düşünemiştim çocuk etmiştim kendime yepyeni dört duvar arasında koca bir evren yarattığımın farkında değildim. sağ ayağımın yakınında hor hor ses gelen, yazın sıcaktan ceheneme döndüren, masanın üzerinde çevresi sigara külüyle dolmuş küçük kaba adı beyaz olan ama hiçte beyaz olmayan evren yaratmıştım. Yahut evrene dahil olmuştum.

O evren içinde pembe yazılı kız dikkatimi çekti aniden geliverdi ekrana ve yüreğime o günlerde uzaktan takip ettim. aradan haftalar geçti bir gün Kadıköy'de MSM'de yine aynı bildik tanıdık bir arkadaşın şiir kitabına Nesin Yayınevi'nde imza gününde aaa sen o musun sorusu ile ilk kez vücut buldu ruhumda. Ruhum ruhuna aşina çıktı arkadaşım haberin var mıydı? Derken zaman geçti telefonda görüşmeye başladık. Bir gün bindim otobüse şehrine gittim. Otogarda annesiyle sabahın köründe beni beklemeye gelmişlerdi. Sanırsın kırk yıldır tanışıyoruz öyle sarıldık işte. Gittim evlerine Anadolu insanının o anlatılamaz, büyük cömertliği ve misafir aşkıyla kapıyı açtılar buyur ettiler sofrada kuş sütü eksik hani. Gelsin çaylar kahveler sigara üstüne fallar cabası... O gece hastalandım aniden gecenin bi vakti seferber olup hastaneye götürdüler. Kimseyi tanımam etmem öyle bir baktılar ki kendimden utanırım halen. Hiç unutmam Ezo işe gittiydi de annesi elinde kase hadi yemek vakti diyip odama girdiydi. kendisi içirdi meşhur "hasta çorbasını" bir kaç gün kaldım orada gezdik tozduk işe gittik... sonra hediyeler aldı bunları da götür selamları ilet hepsine teker teker ver dedi. Otogara götürdüler beni içimde bir yangın ki sorma ayaklarım geri geri gidiyor kimseye de birşey diyemiyorum. Bindim otobüse Antep'e geçiyorum. Aklım ruhum her bi yanım onların yanında... Sabah oldu Antep'teyim ama inatla onlarlayım. ilk görüşmemiz böyle olmuştu

Şimdi yoksun allahın belası "cane" nerdesin ne yapmaktasın neredesin? Ama biliyorum beni bu koca ülkede sensiz bırakmayacaksın!!!