Orta okulda bir sınıf arkadaşım ve çetesi vardı... Sondem ve çetesi diyeyim onlara. Bunlar ne hikmetse benden nefret ederdi her şeyimi inceler bir şey eksik gördüler mi anında sınıf öğretmenine şikayet ederlerdi. Ve o süslü-gıcık-burnu kafdağında öğretmen hep onları dinlerdi, onları kabullenir beni anında onca insanın içinde rencide ederdi. Anlardım, bilirdim aslında Ulviye Öğretmen'in benden tiksindiğini, benden hoşlanmadığını ve gıcık olduğunu da bilirdim. Ama bir türlü beceremezdim Onun bu davranışının nedenini anlamayı! Kadının bakışı bile "gerizekalı sen bunları nereden bileceksin, defol git yanımdan" diyordu. Ben orta okulda Bir tarih öğretmenimiz ki kendisi adaşım olur sayesinde Kendimi tanıdım. gittim kütüphanelere kitap, ansiklopedi filan okumaya başladım. Derken sırf ayıp olmasın diye, dersimize girdiği tarih ve iki başka derse, fen bilgisi ve türkçeye karşı ilgim arttı. Bu sondem ve diğerleri bunu fark edince sen önümüzde otur demeye başladılar. O zamanlar sınıf öğretmenleri sizi nereye oturtursa bir yıl orada otururdunuz. Bunlarda demişler emel bizim önümüzde otursun. Mallığıma yanayım baktım ön sıra, hem benim gözlerde allaha emanet sevine sevine oturdum.
Oturmaz olaydım!!! Amaçları belli yazılılarda kopya çekecekler. ŞEREFSİZLER, HIRSIZLAR, PİSLİKLER!!!

Derken ben o sıra bitlendim. Benden önce bunlar fark etmiş hemen Ulviye Öğretmen'e şikayet ettiler o da beni bir güzel en sevdiğim öğretmen olmak üzere tüm öğretmenlerin yanında küçük düşürdü. Ne de olsa eline koz geçmişti. Artık benden tiksinmesi içinde haklı bir gerekçe çıkmıştı. Hayır şimdi olsa yapacağımı ve yapacaklarımı biliyorum ama o zamanlar saftirikler ve kezbanlar bana secde ediyor. ağlayacağım ama ağlayamıyorum, okuldan koşarak defolmak istiyorum ayıp olacak, kimseyle karşılaşmamak hatta istanbul'u terk etmek istiyorum nerdeeee o günler? Bu en sevdiğim tarih öğretmeni aldı beni kenara "bak benim kızımda da oldu, ne olacak bu kadar üzülecek vs." dedi. Emel Hoca'nın gözünden düşmediğime ve onun halen benden tiksinmediğine sevindiğim kadar çok az şeye daha sevinmişimdir ömrümde. O sıralar şans bu ya babamın bel fıtığı azdı, çalışmıyor allahım resmen sefalet. Sondem ve arkadaşlarının gözünde "
pis fakir" olduğum zamanları dorukta yaşıyorum resmen derken. okul tatil oldu. Babam ameliyet oldu ve işe başladı. Okullar açılınca şansa bak ki, yurt dışında iş buldu ve gitti. Ben resmen intikamımı alıyorum. Bunların gittiği pastaneler vardı oralara gidiyorum öğle yemeklerinde, iki kırpidesi bir ayran alıp aklımca hava atıyorum. gittiğimin sekizinci günü dedikodumu yaptıklarına tanık oldum: "ya allah aşkına insan bir buçuk yılda bu kadar paraya kavuşur mu? bişeyler çeviriyor bu, her allahın günü pastaneye nasıl geliyor? Baktım ben pek mühim bir zat olmuşum muhabbetler hep üzerime. Son lokmayı mideye indirip. kasadan parayı öderken de onların bana bakışını yakalayınca yanlarına gidip, epeyce bağırarak "evet hergün pastaneye geliyorum ama modası kaçtı artık lokantada yemek yiyeceğim, annem kızıyor pastaneye gelmeme ev uzak hadi bulun nasıl geldiğimi bu da size dert olsun" dedim. Dedim ama dışarı çıkıp bir kaç adım atınca fark ettim resmen boğazım yırtılmış nasıl acıyor... Bunlar orta okuldan sonra farklı liselere gitmeme rağmen hep benimle uğraştı. ve seneler geçti.
Şimdi işi düşmüş haspamın. Benim facede gizlidir profilim ama bazı sebeplerle arkadaşlarımın arkadaşları mesaj atabilir, istek yollayabilir şeklinde düzenlemiştim. Bu şeytanın tapınaklarından Sondem bulmuş beni merhaba n'aber nasılsın diye başlayıp, hiç bir zaman yaşamadığımız salak hikayeler uydurarak hemen konuya girmiş.... o günlerin hatırına diye de not düşmüş.... Önce şununla az dalga geçeyim dedim, hazır bu aralar depresyondayım ağzıma edilmiş, bende ağzına edeyim dedim ama salaklık baki işte kıyamadım, kendime de yakıştıramadım. Mal gibi Yeşilçam filmlerinden kopan bir replikle başlayan yanıtımı gönderdim. Hangi eski gün Hadi güle güle allah versin diye de son cümleyi noktalayıp engelledim....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder