6 Temmuz 2012 Cuma

Maydanoz İyidir Bir de Kene Gibi Yapışmasa

bazen korkakça kaçmak değil sadece  huzurdur 
Yine Maydanoz'layım. Onunla yatıp Onunla kalktığım bir sabahı daha mide ağrısıyla karşılamış olmanın tarifsiz  hüznü, şaşkınlığı ve salaklığı içinde debeleniyorum. İçimde  Ona karşı olan herşeyi silmeye çalışıyorum, yaşanmışlıkları ve hissettirtirdiklerini yanlış anlamalara yorumlamaya çalışıyorum. Tam evet başardım derken yeni bir bomba patlatıyor. Susuyorum anlamamış gibi yapıyor veya sen çocuksun olur öyle şeyler  gibilerinden bakış atıyorum hiç olmadı kiminde benim için mühim değil imajı vermeye çalışıyorum... Ne zavallılık Allah'ım bu böyle! Gün geçmiyor ki yeni bir bomba patlatmasın gece hep kendimle uğraşıyorum yatakta... Yine o ip sahnesi, nefes almadığımı hatta nefes almadığım için kendimi çok iyi hissettiğimi, huzurla dolduğumu hissediyorum.

Kalbini kırmak istemiyorum. Her zaman yüz yüze bakıyoruz. Hayır özünde de cidden öyle iyi biri ki şu salaklıklarını, hadsizliklerini terbiyesizliklerini yalnız benimle yaşıyor diye düşünüyorum. Aslında bu düşünce hasıl olunca da Onun kötü bir insan olmadığına inanarak sevmeyi yeğliyorum lakin bu da kısa sürüyor. Hatta daha kötü oluyor. Kin doluyorum o vakit zira Maydanoza karşı...

Kimi gün ölçüyor, tartıyor, konuşmamı hazırlıyorum Ama konu açılınca lal kesiliyorum. söyleyemiyorum hiç bir şey. Bunu ailemden biri yapsa şimdiye hastanelik olmuştu. Bu gerçeği hatırlamak hem fiziksel-ruhsal hem de zihinsel olarak beni benden alıyor. Bu aralar saçım hep elektirikli meğer bu sebepleymiş yeni öğrendim. Ben onun için onlarca plan yapmıştım hiç birini tabiki gerçekleştiremiyoruz. Ama bu yaşananlardan sonra bir daha ben bir hafta ki ben olarak karşısına çık(A)mayacağımdan adım gibi eminim. İçimden "sende yaşarsan" derken yakalıyorum kendimi. Bu da bedduaya giriyor utanıyorum kızıyorum kendime. Analayacağın her bir yanı boklu değnek.... Kene oldu yapıştı çıkarmanın mümkünatı yok! Geçmiş olsun emelb.!!!

5 Temmuz 2012 Perşembe

Ufalan-Kaybol-İçerle-Ağlama-Kork-SUS

Yazıyorum-çiziyorum sonra siliyorum... Bunalıyorum bu uyuşuk koşuşturma içinde sil baştan tekrar yazmaya başlıyorum. İçinde volkanlar patlarken insan, kalbi gümbede güm güm atarken gebertecek kadar hızla ve manasızca içinde ki kavgalara tanık olan insanın yine içinde defalarca başkalarıyla kavgasını seyrediyorum. Üzgünüm evet ama en çok kızgınım, kırgınım... Neyi nedeni nasılı yok olmamalıda zaten biliyorum. Lakin söz geçiremiyorum. Ufalıyorum kendi kendime un ufak olup kaybolasım geliyor ve yine her gece aynı manzarayla kapatıyorum gözlerimi... Ah Allah'ım nasılda huzura erdiriyor insanı1koca ağacın tepesine asılı  uzaktan kendini seyredişi...

Çok sinirliyim kendimle kavga ediyorum kimseye bulaşamadığım ve asla beceremeyeceğim bulaşamamam sebebiyle. mide ve bağırsak ağrılarıyla uyanıyorum sabahları gün boyu hiç eksilmeden bekleyerek devam ediyor ağrılarım. Nedenini biliyorum en çokta buna içerliyorum yalan yok.

Sen yeter ki sus
Susuyorum... En çok konuşmam gereken yerde susuyorum. nasıl da can acıtıyor bu susmalar yaşamayan anlayamaz. Beynimi kemiriyor kelamlarım sabahtan başlayıp akşama kadar hatta yatana kadar beynimde konuşuyorum. Bu aralar genellikle kavga halinde buluyorum kelimelerimi, kiminde ise, laf anlatmaya çalışıyorum yaşamımda ki insanlara tek tek. yıllardır yeryüzünü işgal edipte bir tek nezaket, bir tek yaşam katamamışlara...He ara ara sorularla boğuşmaya çalıştığımı fark ediyorum. Misal; bir insanın telefonu niçin başkalarınca karıştırılır, başkaları yanıtlar? Veya başkalarının yatak odasına hurra girmek nasıl mümkündür? Özel yaşam denen kavramdan bu kadar yoksun olunması nasıl mümkün olur? Dedim ya sadece kendime soruyorum, kendimle kavga ediyorum, kendime anlatıyorum. Bundandır tek yanıtlayan, tek yorumlayan ve dinleyen yine kendim oluyor. Beynim şişmiş halde gece yatağa giriyorum. Sabah yine mide bağırsak savaşlarına gireceğimi bile bile!!! O kadar konuşma boşuna oluyor yani zira benden başkası duymuyorum ben sadece susuyorum.

Ağlamak ne büyük nimettir. Ulu orta her yerde ağlayanlara gıpta ediyorum. ağlayamıyorum! Her şeyi hazırlıyorum oysa, ortam ağlamak için ama o esnada biri geliveriyor, bir şey oluyor yahut telefondakine teselli zorunluluğu doğuyor. Olmuyor anlayacağın hep bir bahane çıkıyor şu zıkkım olası gözümden yaş akmıyor.

Korkuyorum. Sonu gördüğüm için, sustuğum için, daha önce koşmam gereken yerlere yürüdüğüm için, durmam gerekirken devam ettiğim için... Sorularımı aktaramadığım için çok korkuyorum.

Yalnızlık tek başına olmayı seçen insan için ne güzeldir. Ne büyük nimettir. Oysa gel de onlarca insan içinde  yapayalnız olana anlat bunu! Diğerlerini dinlemek, Şakalarına gülmek, hüzünlerine omuz olmak veya ağlamak.... Anlatamamak, hoş aslında galiba dinlemiyoruz dinliyormuş gibi yapıyoruz o kadar. "mış gibi yaşamlar" bizimkisi... eğlen, mutlu ol, güzel konuş, iyi dinleyici ol, arkadaş, eş, dost, sevgili, kardeş, anne-baba, evlat ol... Ama illede ol. Nasıl olduğu mühim değil. Zaten mühim olan sen değilsin ki! Mühim olan Ayşe Hanım ile Ahmet Bey! Gerisini boşver kendini boşver!

Ağla, hüzünlen, geber, acı çek... Ama kimseler görmesin. Hiç kimseye hissettirme, Yemek yeme mesala insanlara iki kilo fazlam var de savuştur başından kimse içini deşmez. Ama sen ev al, araba al, eşya al, pahalı mücevherler ol asıl sorun onlar herkes didiklesin, sende anlat, anlattıkça egon tavan yapsın gerindikçe gerin!!! Herşeyin "mış gibi" nasıl olsa sende sahtesin yaşamında, hava attıklarında, ezildiklerinde!!! İşte olay burada patlayıveriyor zaten. Madem diyorsun yalanın figüranlarıyız, tahtadan bacaklarımız toprağın dibini boylayacak iki dakika kusayım herşeyi.... Ama olmuyor işte, kusmuğun hep içinde birikiyor, seni toprağa götürene kadar....


2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kendimden Çaldım

İçimde pis, eğreti, ağrıdan geberten bir zehir var... Öyle ki, mideme kocaman bir kaya koymuşlar.Bu kaya zehirli bir gök taşı mesela yahut başka bir şey ama denek var ortada o denek ise benim karnımın içi. haberim yok nasıl koydular, nerede, neyle koydular bu koca zehirli taşı... O kadar sancı veriyor o kadar kocaman bir yuvarlak oluşturuyor ki içimde kaburgalarım kırılıyor sanki basınçtan.

Şu zehiri kusmak için neler vermezdim. biliyorum rengini falan... Böyle yeşil, çok koyu bir sıvı!!! soğuktan buharlaşmış bir cam olsun istiyorum en az üç metre karelik bir cam. Kış olsun donarken o camın karşısına geçip ağzım kapalı, bedenim titremekten gebermek üzereyken bir anda cama bir güzel kusuvereyim. o sözümona temiz temiz cam bir anda benim zehirimle "kirleniversin"

Çok mu büyük bir istek bu yaşam için yaşamda ve yaşamın kendinden çaldıkları karşısında?

Bir kusabilsem her şey daha güzel olacak sanki, daha az acı çekeceğim, daha az duyarlı olacağım, daha dinleyip daha çok konuşacağım,... Bir kusabilsem daha az üzüleceğim, mutsuzluğuklarım, kıvrım kıvratan sancılarım bitecek, nefes almayı öğreneceğim. Adım gibi biliyorum mide kanserinden öleceğim. Bu sebeple tüm pisliğimi "nur-u pak - temizlere" bulaştırmadan gitmek istemiyorum. madem yaşam bir ölüm borçluyum kısaca madem gebermek için geldim geberirken acı çekmek istemiyorum...

Aynı şu o an karesinde olduğu gibi bir yaşamda yapacak kaç işin olur?