26 Şubat 2012 Pazar

Ya bisiklet Ya Bisiklet

Kim Milyoner Olmak İster programını çok seviyorum. Eskiden Kim Beş Yüz Milyar İster'di ya adı halen daha bu isimle anıyorum aslında kendisini emme o vakitlerden bu vakitlere ne beş yüz milyarın yeterliliği kaldı ne de milyar. Altı sıfırı attıklarından beri, bir zamanlar yengemin bir türlü anlamadığım para işine şimdi de benim çocuk tanıdıklarım anlamıyor sanırım. Zira yengem hep kuruş-lira gibi bir türlü hesaplayamadığım bir "hesap" yapardı. Şimdi de bende aynı sorun var. Milyon-milyar gibi rakamlarla ifade ediyorum fiyatları... Öyle ki hayal satın aldığımda bile Milli Piyango'nun büyük ikramiyesinin ne kadar olduğunu hesaplayamadığım zamanlar olmuştur.

Şu an yine haftamın üç günü televizyona zamklandığım programı seyrediyorum; "Kim Milyoner Olmak İster?" Her seferinde "kim istemez ki?" diye yanıt verdiğim ve sorunun yanıtını bilemediğimde yanımdakilere çaktırmadan kendime gıcık olduğum yarışma....

Az evvel ki bunları yazmama sebep olan soruyu sordu Kenan Işık; Şimdilerde karne hediyesi olarak bilgisayar isteyen çocuklar eskiden karne hediyesi olarak ne isterdi? yani en azından anafikri böyle birşey olan soruyu sordu. tabii ki yanıt bisiklet....

Ozamanlar bisiklet modaydı. Bisikleti olmayan çocuk, çocuk bile sayılmaz, mahalle kurallarını bilmeyen çocuk olurdu. kolunda saat bisiklet sürmek, diğer çocuklarla birlikte yolları bisikletle aşındırmak, tek elini bırakıp yola devam etmek büyük başarı ve gösteri iken şovu daha ileri götürmek isteyenler iki elini de bırakırdı. Hep denge sorunu yaşamış biri için bu tabii biraz ütopya olur, iki elini bırakma becerisini büyük sergileyen kardeşine gıcık olurdu (!) bkz. BEN... İşte o dönemlerde gerçekten yaz tatili demek okul kapanır kapanmaz alınacak yepyeni gıcır gıcır bir bisiklet ve eve gelen bisiklete alınacak tekerlek süsleri, kornalar, milimum süsler demekti. Ondan sonra bi hava bi hava. Mahalle roconuna uygun olarak hep beraber kullanılan, bisikleti olmayana da zaman zaman "tur" atmasına izin verilen veee olmazsa olmaz annelerin bir zaman sonra camdan - kapıdan uzaklaşmaaaa, hadi eve gel yemek ye gibi cümleleri de günün rütin etkinlikleri arasında yer alırdı.

O dönemde kuvvetle muhtemeldir ki benden umudu kesmiş aile büyüklerim sınıfımı geçer geçmez bisiklet almak maksadıyla kolları sıvadı. Yok diyorum ben bisiklet istemem, kaza falan yaparım, şu diyorum bu diyorum ve cidden bana bisiklet alınmıyor. Alınmıyor alınmasına da bizim küçük hanıma alınıveriyor. Hiç unutmam babam bir gün elinde mavi bir bianka ile eve geliveriyor. Yalan yok hiçte etkilenmiyorum olmuş olmamış umursamıyorum hatta aman dikkat et kaza falan yapma, diğerlerine uyma iki elle kullan gibi nasihattende geri durmuyorum. E tabi babamların da pek hoşuna gidiyor bu sözlerim. Bende kabardıkça kabarıyorum. Gel gör ki kabarmalarım tez sönüyor. Yahu meğer ne karizmaymış bisikletle tur atmak bizim hatun pek havalı. Süsler alıyor, şamyelle uğraşıyor türlü türlü etkinlikler yani. Hani diyebilirim ki erkekler için yeni araba ne ise, bizimki için de bisiklet o oluveriyor. Yahu biz de insanız az sorsana kullanmak ister misin? diye. Sorar mı aksine sen kaza yaparım demiştin aldırmadın diyip duruyor. Ölür müsün öldürür müsün. hay benim bu dilimi Ayder arıları soka! Dibim düşüyor dibim!.... Alooo duyan var mı? Allahım hayallare gark oluyorum kendimi onlarla avutuyorum. böyle kolumda saat tişöetümü giymişim şortumla bisikletim uyumlu saçlarım rüzgarda dalga dalga ve ben bisikleti büyük zevkle sürüyor, ekmek almaya, gazete vb almaya gidiyorum... amma velakin bunların hepsi hayal temmuz bitti bitiyor bir kez bisikletin bedenen ulaşamamışım. Bir kez isteyecek oldum "sen iki tekerlekli bisiklet kullanmayı bilmiyorsun demiştin ya kaza yaparsın annemler benden bilir" yanıtını alıyorum. Küçük hanım böyle uzmanlaşıyorsa bir dur demeli diye düşünüyorum. Bende kendimi farklı alanlarda uzmanlaştırıyorum: (eskiden kanalizasyon yoktu evin yanına giderler için kocaman kuyular açılırdı üstü kapalı olurdu adına da foseptik çukuru denirdi ) yeni yapılan içi boş henüz inşaası bitmemiş foseptik çukurlarına inmek, inşşatların en üstünden kum yığınına atlama, kumun çamurlaştırılarak yapılan bir çeşit kum savaşı, bezbol bozması bizim tur dediğimiz "tur" oyununda topu en uzağa atma yahut karşı takımın attığı toğu havadayken yakalama, sandal çalma vb vb vb liste uzar....

O yaz böyle bisiklet yüzü göremeden, eli elime değmeden geçti. Bizim hatun büyük iş çıkardı. Ertesi yıl buna yeni bisiklet alındı. Hatunun çetesi ve kendisi bana bisiklet sürmeyi öğretmeye çalıştı. Pek bi yeteneksiz çıktım. Bunların hiçbiri bişeycik öğretemedi. Bizim bakkalın eşi çok güzel yönergeler verdi bir sabah yine böyle azimle evden kaçırdığım bisikleti kullanıverdim. İlk gören bakkal teyzeydi. çok sevindi kadıncağız, bunun şerefine sabah sabah demeden bana bir şişe meyveli gazoz verirverdi. Emel bisikletten korkuyor diyip o küçük bisikleti başkasına verdi aile büyüklerim. Küçük hanımsa o yaz yine bisikletini vermedi. Bahanesi "banane sen istemiyorsun şimdi niye sulanıyorsun" oldu. Lakiiiinnnn ben sabahları çaldım. veeee bu hareketimden dolayı çok mutluyum...

Ne o yaz bisikletim oldu ne de ondan sonra ki yazlar kendime ait bisiklete binebildim. çok güzel kullandım akrobatik hareketler bile türettim sonraları lakin Arder arıları sokasıca dilim "o gün" tavan yaptığı için alınmayan bisikletin konusu tarafıma bir daha onay olarak getirilmedi. Kullandığım hiçbir bisiklet O ilk yaz hayalini kurduğum kardeşimin bidsikleti kadar haz vermedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder